Julius Caesar, onu takip edecek olan uzun imparatorların çizgisini belirleyen tarihe damga vurmuş bir komutandı. Roma’nın belkide en ünlü tarihi simalarından biri oldu. Ülkeyi yöneten geleneksel Cumhuriyetçi yollardan ayrılmasına yol açan karmaşık olaylar yaşandı. Roma’yı sarsan bir dizi iç savaşın Senato’yu zayıflattığını ve fiili gücün sadece bir avuç adamın elinde bulunduğu bir düzende ortaya çıktı.
O zamana kadar biriken kontrol ve dengelerin geleneksel sistemi çok fazla güç elde etmemekteydi ve imparatorluk güçsüzleşmişti.
Açlık çeken insanlar, açlığın doldurulması için harekete geçtiler. Caesar başlangıçta, iki varlıklı ve etkili adam olan Crassus ve Pompey’le güç kazanan adamlardan biriydi. Bir dizi siyasi manevra ile sonunda üstünlük kazandı ve diğer rakipleri sindirerek gerçek bir imparator oldu.
Yetkisinin anahtarı, sistematik bir şekilde, Senatonun vasıtasıyla ya da başka bir biçimde güdülenen unvanları elde etmesinde yatıyordu. Bunlardan en önemlisi, diktatörlük ofisi oldu.
Diktatör, sorun yaşandığı zamanlarda geniş yetkilere sahipti ve kabaca, bir sıkıyönetim Kanunu çağrısında bulunan bir askeri liderle eşdeğer olacaktı. Düşüşünü hızlandıran skandal, kendini diktatör olarak kalıcı olarak adlandırmak için yaptığı cesurca tercihin sonucu olarak, tüm güç budalalarına ibret olarak tarihteki yerini aldı.
Gerçekte, bu, hayatta iken başkalarının iktidarda paylaşma ihtimalini ortadan kaldırdı ve durumun iyileştirilmesi için yakın arkadaşı Brutus’un liderliğindeki ekip tarafından sonu getirildi. Hayatı, ölümleri ve sonraları, edebiyatın en büyük oyunlarından biri olan Shakespeare’in Julius Caesar’sında tarihe kazınmıştır.